(0262) 644 10 54
·
info@aydinhukuk.com.tr
·
Pazartesi-Cuma 09:00-18:00
Bize Ulaşın

İŞ KAZASINDA 3. KİŞİNİN VE İŞ SAHİBİNİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

İş kazası TDK’da, ”can veya mal kaybına zararına neden olan olay olarak tanımlanmış olup, ILO’ya göre ise iş kazası, ”Önceden planlanmayan, beklenmeyen, belirli bir zarar ya da yaralanmaya neden olan bir olay” olarak tanımlanmıştır.

Yerel hukuk külliyatı ve uluslararası sözleşmeler esas alınarak iş kazasının tanımı yapılmak istendiğinde genel olarak şu unsurların mevcut olması aranmaktadır:

  • İş yapılırken veya işin yürütümü sırasında meydana gelen,
  • İş sözleşmesinin yerine getirilmesi amacıyla günlük yaşantı içerisinde meydana gelen,
  • İşverenin otoritesi altında meydana gelen,
  • İşin yarattığı rizikolar nedeniyle meydana gelen durumlardır.

6331 Sayılı İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu’nun 3/g) maddesine göre  İş kazası: ”İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı,” ifade etmektedir.

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun’un 13. Maddesi gereğince iş kazası şu hallerde meydana gelebilir;

Sigortalının iş yerinde bulunduğu sırada,

İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,

Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,

Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,

Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.

6331 Sayılı Kanun’un İşverenin genel yükümlülüğü başlıklı 4. Maddesi şu şekildedir:(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;

a) Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dâhil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.

b) İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.

c) Risk değerlendirmesi yapar veya yaptırır.

ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu göz önüne alır.

d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.

(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.

(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.

(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.

6331 Sayılı Kanun’un Risklerden korunma ilkeleri başlıklı 5. Maddesi şu şekildedir: (1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:

a) Risklerden kaçınmak.

b) Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.

c) Risklerle kaynağında mücadele etmek.

ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.

d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.

e) Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.

f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.

g) Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.

ğ) Çalışanlara uygun talimatlar vermek.

Türk Borçlar Kanunu 417/2-3. Maddesine göre: ”İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.”

”İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.”

Görüleceği üzere işverenin, iş kazasının gerçekleşmesini önlemek adına kusura dayanan, objektif hukuki sorumluluğu bulunmaktadır. İşbu olumlu / olumsuz yükümlülüklerin işveren tarafından yerine getirilmediği vakit, kusur tayini dış faktörler neticeye etki etmemişse yalnızca işveren adına yapılabilecektir. 3. Kişi / kurum nezdinde değerlendirme yapılamayacaktır.

İş hukuku bakımından, yani işveren açısından iş kazasının unsurları; hizmet akdine bağlı bir çalışmanın bulunması, kaza meydana gelmesi, iş ile kaza arasında uygun illiyet bağının bulunması yani işverenin gözetim borcuna aykırılığının kazaya sebep olması, işin yürütümü nedeniyle açığa çıkan bir tehlikeye bağlı sorumluluğun varlığı, kaza sonucu zarar oluşması ve son olarak da kaza ile zarar arasında uygun bir illiyet bağının bulunmasıdır.

Kusursuz sorumluluk ancak istisnai hallerde, kanunda açıkça belirtilmiş olması halinde doğabilecek bir sorumluluk türüdür. Bu nedenle işverenin iş kazasından doğan sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olarak kabul edilmelidir. (Yıldız, s. 5 vd; Akın, s. 97 vd; Süzek, s. 417 vd.)

Müteselsil sorumluluk kavramı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 vd. hükümlerinde düzenlenmiştir. Buna göre birden çok kişinin birlikte bir zarara sebebiyet vermeleri veya aynı zarardan çeşitli nedenlerle sorumlu oldukları takdirde müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır (m. 61). Kanunda belirtildiği üzere müteselsil sorumluluğun doğması için iki farklı kişinin “birlikte bir zarara sebebiyet vermeleri” veya “aynı zarardan çeşitli hukuki sebeplerle sorumlu olmaları” gerekmektedir.,

İş kazalarından doğan müteselsil sorumluluk diğer müteselsil sorumluluk hallerinden farksızdır. Bu noktada işçinin uğradığı iş kazasından başka bir işçinin, işveren vekilinin veya başka bir işverenin de sorumlu olması hali söz konusu olabilir. (Yarg. 9. HD, 18.01.2021, E. 2019/4999, K. 2021/1253, 27.01.2022)

İşverenin geniş anlamda gözetme borcuna aykırı, dar anlamda ise iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma borcuna aykırı tutumu neticesinde işyerinde bir iş kazasının meydana gelmesi halinde işçi bedensel zararlarının tazminini müteselsilen sorumlu olan işverenlerden talep edebilir (m. 54 ve 55). Maddi tazminatın yanında iş kazası sebebiyle manevi tazminat talep edilmesi de mümkündür (m. 56). İş kazası neticesinde işçinin hayatını kaybetmesi halinde, işçinin desteğinden yoksun kalanlar destekten yoksun kalma tazminatı olarak ifade edilen maddi tazminatı talep edebilirler. (m. 53). Ayrıca işçinin ölümünden acı ve ıstırap duyan yakınları müteselsil sorumlu olan işverenlerin hepsine karşı manevi tazminat talebiyle dava açabileceklerdir (m. 56/2). (Cengiz, s. 134 vd.; Süzek, s. 427 vd.; Çelik/Caniklioğlu/Canbolat/Özkaraca, s. 443; Özdemir, s. 301 vd.)

Yargıtay kararlarına göre “İşveren olmayan iş sahibinin olayda kusurunun bulunup bulunmadığı, İşçi Sağlığı ve Güvenliği mevzuatına göre tayin ve tespit olunamaz.” Genellikle bakım, yapım ve onarım için evlere veya işyerlerine çağrılan usta, uzman gibi kişilerin veya yardımcılarının, işlerini yaparlarken geçirdikleri kazalar sonucu kendilerinin, yardımcılarının veya üçüncü kişilerin yaralanmaları veya ölmeleri nedeniyle açılan tazminat davalarında, onları çalıştıran “yüklenici” konumundaki işverenlerin yanı sıra, “iş sahibi” konumundaki ev ve işyeri sahiplerinin de kusurlu ve sorumlu bulunmalarına ilişkin, İş Sağlığı ve Güvenliği uzmanları tarafından verilen bilirkişi raporlarıyla, mahkemeler yanıltılmakta  yanlış ve haksız kararlar verilmesine neden olunmaktadır.

İş kazasına mahal verebilecek tüm bu olumlu / olumsuz davranış yükümlülüklerinden bilindiği üzere işçi ile hizmet akdi akdeden işveren sorumludur. İşverene bağlı iş gören işçinin, bir başka konumda iş görmesi halinde ilgili konumda yer alan ev sahibi/ firma sahibinin hukuki yahut cezai sorumluluğu, İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ İLKELERİ NEZDİNDE OLUŞMAMAKTADIR. Doktrin ve yüksek yargı uygulamaları da bu yönde fikir ve uygulama birliği içerisindedir. İşçinin işi bir başka konumda gördüğü vakitler adına, meydana gelebilecek iş kazalarından sorumluluk yalnızca iş sözleşmesi / hizmet sözleşmesiyle bağlı bulunan işveren bakımından tecelli edebilecektir. İŞ SAHİBİ OLAN 3. KİŞİ / KURUMUN SORUMLULUĞU, İŞÇİYE YAPILAN İŞ KAPSAMINDA EMİR, TALİMAT VERME YETKİSİ BULUNMADIĞINDAN BAHİSLE BULUNMAMAKTADIR. İŞ SAHİBİNİN HUKUKİ SORUMLULUĞU, YALNIZCA TBK 470 VD. HÜKÜMLERİNE GÖRE YANİ ESER SÖZLEŞEMESİ HÜKÜMLERİNE GÖRE YÜKLENİCİ OLAN İŞVERENE KARŞI OLUŞABİLMEKTEDİR.

Bilindiği üzere Eser Sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde; “yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” şeklinde tanımlanmıştır. Burada geçen eser meydana getirme deyiminin kapsamına yeni bir eser meydana getirmenin yanında, mevcut bir eserin değiştirilmesi, onarılması, bakımı veya ortadan kaldırılması (yıkımı) da girer ve bunlar TBK m. 470 anlamında bir eser sözleşmesine konu olabilir.

Yargıtay kararlarında denildiği gibi, işveren olmayan iş sahibinin olayda kusurunun bulunup bulunmadığı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatına göre tayin ve tespit olunamaz.(Yargıtay 15.HD.15.03.2007, E. 2005/7028 K. 2007/1669 sayılı, 28.02.2007, E. 2006/6860 K. 2007/1270 sayılı, 11.03.2008, E. 2007/4780 K. 2008/1576 sayılı kararları.)

Eser sözleşmelerinde ise hukuksal bağımlılık unsuru bulunmamaktadır. Yüklenici, yaptığı işin uzmanı olup, sonucun gerçekleşmesini yükümlenir. İş sahibinden buyruk almaz, ona karşı bağımsızdır. Yanında işçi çalıştırıyorsa, işçisine karşı da işveren durumundadır. Dolayısıyla eser sözleşmelerinde yüklenici, işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına göre işyerinde tüm önlemleri almak ve bu konuda denetimi sağlamak yükümlülüğü altındadır. İş sahibinin ise, böyle bir yükümlülüğü yoktur. Başka bir anlatımla, yüklenicinin işçisi, işin yapılması sırasında bir iş kazası geçirirse, bundan “iş sahibi” sorumlu tutulamaz. (Eser sözleşmesinde işverenle çalıştırılan kişi arasında bağımlılık ilişkisi bulunmadığından, yüklenicinin haksız eyleminden ileri gelen zararlardan iş sahibi sorumlu tutulamaz. (Yarg.4.HD.25.12.2003, E.2003/15798 K.2003/15311) – Eser sözleşmesinde yüklenici, iş sahibinden bağımsız olarak ve sonuca yönelik eseri gerçekleştirmektedir. Yüklenici, kendi adına ve iş sahibinden bağımsız olarak işini yürütürken başkasına verdiği zararlardan sorumludur. Ayrıca iş sahibin sorumlu tutulamaz. (Yargıtay 4.HD.28.03.2002, E.2001/12559 K.2002/3721)

Geldiği evde bakım onarım işini yaparken işçisi bir kazaya uğrarsa bundan işveren olarak “yüklenici” sorumlu olur; “iş sahibi” sorumlu olmaz. (Yargıtay 15.HD.28.02.2007 gün E. 2006/6860 K. 2007/1270 sayılı kararı.)

Yani Yukardaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere, bir kimse bakım-onarım için evine veya işyerine çağırdığı elektrikçinin, su tesisatçısının, kalorifer, kombi, klima, asansör bakımcısının ve benzer kişilerin “işvereni” değildir. Bunun içindir ki, bakımcı-onarımcı işini yaparken bir kazaya uğrarsa, örneğin elektrik akımına kapılırsa “ev ve işyeri sahibi” bundan sorumlu tutulamaz. Çünkü, eve ve işyerine bakım-onarım için gelen kişi (yüklenici), işin ustası olduğu bilinerek çağrılmış olup, olası tehlikelere karşı önlem alacak olan ev ve işyeri sahibi değil, işi üstlenenin (yüklenicinin) kendisidir. İş sahibinden buyruk almaz; işini nasıl yapacağını kendisinin bilmesi ve ona göre kendi iş güvenliğini sağlaması, dikkat ve özeni göstermesi gerekir.

Yargıtay 15.HD.28.02.2007, E. 2006/6860 K. 2007/1270 sayılı kararında: “Davalının konutunun boya-badana işini yapan davacının, kullandığı fırçanın, balkona yakın mesafeden geçen enerji nakil hattı ile teması sonucu uzuv kaybına uğramasından, eser sözleşmesinin tarafı olan iş sahibi sorumlu tutulamaz.”

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatının gerektirdiği bir önlemin alınmamasından dolayı hizmet akdinde işveren sorumlu ise de eser sözleşmesinin tarafı olan iş sahibi bu mevzuata göre sorumlu tutulamaz. Ancak iş sahibinin bunun dışında kusuru varsa ondan sorumlu olur. Yüklenici, üstlendiği iş konusunda uzman olup, iş sahibine karşı bağımsızdır. İş sahibinden işin nasıl yapılacağı konusunda talimat almaz, talimat alsa bile bu talimat sadece iş sahibinin istediği sonucun (eserin) nasıl olması gerektiği hususundadır. Eser sözleşmesinin konusu olan “her çeşit imal veya inşa” Türk Ticaret Kanunu’nun 12/III. maddesi uyarınca ticari bir iş olduğundan yüklenici, basiretli bir tacir gibi davranmak, gereken özeni göstermek ve gereken güvenliği kendisi sağlamak durumundadır. Yüklenici işin ifası sırasında yanında işçi çalıştırıyorsa, çalıştırdığı işçiyle aralarındaki hizmet akdine ilişkin olarak işçisine karşı işveren durumunda olup, çalıştığı yerin ve çalıştırdığı işçilerin güvenliğinden ve güvenliğin nasıl sağlanması gerektiğinden İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatına göre sorumludur. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Mevzuatının gerektirdiği bir önlemin alınmamasından dolayı hizmet akdinde işveren sorumlu ise de eser sözleşmesinin tarafı olan iş sahibi bu mevzuata göre sorumlu tutulamaz. (http://www.tazminathukuku.com/dosyalar/425_eser-sozlesmeleri.pdf)

Ancak iş kazasının 3. Kişinin, kusuru dahilinde meydana gelmesi halinde, işbu sorumluluk her ne kadar 6331 yahut 5510 Sayıl Kanuna göre bir sorumluluk teşkil etmese de TBK’ nun sorumluluk hukukuna dair mevcut haksız fiil düzenlemeleri kapsamında, sorumluluk ve kusur tespitinin ilgili kişiler bakımından yapılacağına dair şüphe bulunmamaktadır. Fakat tüm bu açıklamalara rağmen kazanın meydana geldiği konum itibariyle mekansal sorumluluğa sahip kişi /kurumların, işveren niteliğinde değil yalnızca KENDİ KUSURLU DAVRANIŞLARINDAN SORUMLU OLACAĞININ BELİRLEMESİ YAPILMALIDIR.

Bilindiği üzere Sosyal Güvenlik Hukuku kapsamında iş kazasından söz edebilmek için zarar ile kaza arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Doktrin ve uygulamada da işverenin iş kazasından doğan sorumluluğu KUSURA DAYANAN SORUMLULUK kapsamında değerlendirilmektedir.

5510 sayılı Kanun’un İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin Sorumluluğu başlıklı 21/4. Maddesi gereğince ”İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.”

İşverenlerin alt işveren/asıl işveren ilişkisi içerisinde yer alması, geçici iş ilişkisinin varlığı, ödünç ilişkisinin sabit olması hallerinde 6331 sayılı kanuna göre iş kazası neticesinde meydana gelen hukuki sorumluluğun, 5510 Sayılı kanunun 12/6. Maddesi gereğince müteselsil sorumluluk olduğuna dair şüphe bulunmamaktadır. İşbu kanun kapsamında da yer almayan İŞ SAHİBİ hakkında kanuni düzenlemeler dışında sorumluluk yüklemek, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaşmayacaktır. Tekrarlayarak ifade etmek gerekir ki, iş kazası bakımından 3. Kişi konumunda yer alan İŞ SAHİBİ’nin, kendi kusurlu ve kazaya sebebiyet veren ilişkili eylemleri mevcutsa genel hükümlere göre sorumluluk değerlendirilmesi yapılabilecektir. Aksi halde İş Sağlığı Ve Güvenliği mevzuatına göre iş sahibinin sorumluluğu mevcut olmayacaktır.

Yargıtay 21.HD., 2020/826 E., 2020/2735 K., T.23/06/2020 tarihli kararı, kapsamında YÜKSEK MAHKEME, “iş sahibinin mülkünde, iş yerinde gerçekleşen iş kazasında, işçinin işverene karşı bağımlı bir şekilde çalışmasına rağmen, yüklenicinin iş sahibine karşı daha bağımsız bir durumda olduğu ifade edilmiştir. Eser sözleşmesinde yüklenici iş sahibinin talimatlarına uymak zorunda olsa da yapılan iş bakımından bağımsız bir niteliğe sahip olduğu ifade edilmiştir. Bu sebeple iş sahibinin işveren gibi algılanarak iş kazasından sorumluluğunun doğmaması gerektiğine hükmedilmiş.

Stj. Av. Ali Orçun ÖZTÜRK